Sunday, May 13, 2018

Arjantin İmf ile görüşmelere başladı, ya Türkiye?

Arjantin'in son haftalardaki en son kapitalizasyonu, Türkiye'nin manşetlerden kaçmasına yardımcı olmuş olabilir, ancak bazılarının sonunda bankacılık sektörünün dramatik havai fişeklerini sağlayabileceğine inanıyorum.

Bir ülke yabancı para cinsinden borçlara maruz kaldığında, görmek istediği son şey kendi para biriminde bir değer kaybıdır. Maalesef Türk lirası, şubat ayı ortasına göre dolar karşısında % 12,6 düşüş gösterdi.

Ülkenin metriklerine bir bakış atıalım. 2007 yılında Türkiye'nin özel sektör borcunun toplam stoku, 2009 yılında GSYİH'nın yüzde 33'ün  yüzde 70'e sıçradı. Bu durum, Renaissance Capital'in baş ekonomisti Charles Robertson'a göre finansal krizden önce, Yunanistan'da görülen orana benzer bir artış. Aynı zamanda özel borç, GSYİH'nın yüzde 16'sına kadar olan Arjantin’den uzak bir seviyede.

Geçtiğimiz yıl 39 geliştirilen ve gelişmekte olan ülkenin  finans sektörünün borç-GSYİH oranı karşılaştırıldığında Türkiye en yüksek borçlu ülke olduğu ülke olduğu ortaya çıktı.

Bankacılık sisteminin kredi-mevduat oranı, finans sektörü faaliyetlerini finanse etmek için yurt dışından borçlanmaya giderek daha fazla güvendiğinden, yüzde 120'lik bir rekor seviyeye yükseldi. Dolayısıyla, toplam döviz cinsi borçlar söz konusu olduğunda, Türkiye kendi başına bir sınıfta yer alıyor. Bu rakam, geçen sene GSYİH'nın yüzde 69.5'ine (2009'da yüzde 39.2'den), ikinci sırada yer alan Polonya'nın (53.5) önünde rahatça ilerliyor. IMIF tarafından analiz edilen 18 ana EM arasında, IMF ile anlaşmak üzere olan Arjantin(51)'in bile üstünde.

EM iktisatçı Jason Tuvey'de Sermaye Ekonomisi son beş yılda, "borç verme standartlarının düştüğüne dair bir işaret olabilir" yüzdesinde 60 dolarlık bir artış gözüyle bakıldığında, Türkiye'nin bankalarının risklerinin "korkular" olduğu ifade getirdi.

Bankaların yabancı para birimleri çoğunlukla dolar cinsinden, GSF'nin yüzde 22,5'ine eşittir, sadece Singapur ve Hong Kong'un bankacılık girişleri ve (ana) Güney Kore'nin IIF veri tabanı arasındadır. Finansal olmayan kuruluşlar, borçluların banka bakiyelerini geciktirmek için yabancı borçluların GSYİH'sinin (sadece HK ve Singapur'un arkasındaki) yüzde 35,9'una neden olacaklar.


Türkiye ekonomisi
Erdoğan, enflasyonu durdurup lira slaydını durdurma sözü verdi
İlk bakışta, Polonya ve Macaristan'da, küresel mali kriz sırasında, İsviçre halkının iltica statüsü nedeniyle harekete geçmesiyle birlikte İsviçre Frangı mortgage kredileri için bir çılgınlık vurulduğunda, durum benzer.

Ancak, bu çöküşü tekrar etmekten korkmamak için nedenler vardır. Birincisi, Türk hane halkı döviz cinsi döviz borcunu etkin bir şekilde sıfırladı - 2009 yılından bu yana yabancı para cinsinden banknotlar yasaklandı.

İkincisi, yerel bankaların FC borçlarını sadece FC makbuzları ile veya büyük (ve risklerini muhafaza edecek kadar sofistike) şirket ihraç etmelerine izin veriliyor, diyor Tuvey. Polonyalı ve Macar hanehalklarının döviz yükümlülüklerini dengeleyecek döviz varlıkları olmasa da, Türk şirketleri merkez bankası ile 100 milyar dolar depozit tutuyor.

Şimdiye kadar, slayt poundları, bilanço yaratma skalası gibi görünmüyor. Türkiye'nin en büyük şirketlerinden Tuvey, Doğuş Holding'in korkudan sonra yeniden yapılandırılmasından biri, kömür madeninde bir kanarya olabilirdi.

Aynı zamanda, bankalar, geçen yıl 2 puandan yüzde 16'ya, özkaynak kârlılığı ve sermaye yeterlilik oranlarına göre yüzde 1,3 puan, risk ağırlıklı varlıkların yüzde 16,9'u kadardır.

Ayrıca, ülke kredi hacminin payı 2013'ten bu yana% 3 civarında kalırken, pound 1,8 TL'den 4,29 ABD dolarına düştü. Bu, finansal sistemin geçici şokları, IIF'deki baş ekonomist yardımcısı Ugras Ulku'yu, yeniden inşa edilmiş kredileri ve üçüncü taraflara satılanları içermeyeceğini gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin 19-24 Haziran tarihleri ​​arasındaki şoku büyük ölçüde piyasalar tarafından negatif, en azından ekonomik olarak olumlu olarak görülüyor. Seçimlerin yanı sıra, Erdoğan'ın enflasyonun önde olduğu ülke tarafından acil olarak ihtiyaç duyulan sıkı para politikasına karşı daha az iç muhalefet göreceği bir şans olması gerekiyor.

Thursday, July 6, 2017

Çetintaş Giyim iflas etti



Dünya gazetesinde yer alan habere göre Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi'nde (OSB) 64 yıldır erkek giyim üzerine üretim yapan Çetintaş Giyim Sanayi AŞ üretimini durdurdu. Tüm işçilerine kıdem tazminatlarını ödeyerek çıkışını veren Çetintaş Giyim, Türkiye çapındaki mağazalarını da kapattı. Çetintaş Giyim Sanayi'nin Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Çetintaş, 5 yıldır krizle uğraştıklarını ve tüm denemelerine karşın krizi atlatamadıklarını belirterek, "Fabrikamın kapanmasını istemiyorum. Burayı 1953 yılında tırnaklarımızla kurduk, 64 yıldır aralıksız üretim yaptık. Ama artık dayanacak gücümüz kalmadı. Yabancı veya yerli bir ortak bulmak veya satmak istiyorum. 890 kişilik istihdamı olan günlük 1000 takım elbise üreten bir firmadan bu günlere geldik, şahsi mülklerimi satıp işçilerin kıdemini ödüyorum" dedi.

Piyasalarda büyük bir sıkıntının olduğunu anlatan Çetintaş, özellikle tekstil sektörünün 2001 yılından itibaren krizde olduğunu, devlet desteğinin de bulunmadığını belirterek, "Çok sayıda tekstilci kapısına kilit vurmak zorunda kaldı" iddiasında bulundu. Çetintaş, "Piyasalarda çok ciddi sıkıntı var. Her sene Merkez Bankası'ndan uzmanlar geliyorlar, bizimle konuşuyorlar, biz de dilimizin döndüğü kadar sorunlarımızı anlatıyoruz. Geçen hafta da geldiler ama bizim anlattıklarımız burada kalıyor. 5-6 yıldır yoğun bir şekilde krizle boğuşuyoruz, üstesinden gelmeye çalıştık ama başaramadık" diye konuştu.

Eskişehir'in ilk kurulan OSB'lerden biri olduğunu, iyi bir altyapısı bulunduğunu, elektrik, su kesintilerinin olmadığını, fiziki olarak bir sorun bulunmadığını anlatan Çetintaş, "Bölgede 500 tane fabrika var, yarısı boş, yarısı depo olarak kullanılıyor. 700 -800 kişi çalışacak fabrikada 50 kişi 100 kişi çalışıyor. Böyle sanayi olmaz, sanayiciyi desteklemezseniz ülkeyi ileri götüremezsiniz. Ben gayret ettim, az iş çıksa bile devam ettirelim dedim ama iş baş edilecek gibi değil" dedi.
Sıkıntı; yüksek maliyet yüksek faiz ve uzun vade

Yüksek maliyet, yüksek faiz ve piyasalardaki uzun vadelerin işletmeleri sıkıntıya soktuğunu, diğer taraftan Türkiye'deki belirsizlik ve komşu ülkelerdeki savaşın sanayicileri iş yapamaz hale getirdiğini anlatan Çetintaş, şunları söyledi: "İşletmelerin belini büken yüksek faiz. Piyasadaki uzun vadeler, halkın alım gücünün azalması, bütün bunlar yetmiyormuş gibi Suriye, Irak gibi komşu ülkelerde yaşanan savaş, önümüzü görmemizi engelliyor. Alman firmasıyla yılda 20 bin adetlik takım elbise anlaşması yapmıştık. Ankara üzerinden gelmeye kalktılar, orada da o anda patlama olunca, korktular vazgeçtiler. Biz Almanya, İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka gibi Avrupa ülkeleriyle çalışıyorduk, böyle olunca bu müşterilerimizin hepsi kaçtı. Bunlar kaçınca ne yapacaksınız? Bizim aylık en az 17 bin - 18 bin takım elbise yapmamız lazım, bunu yapamadık, yapamayınca da üretimi durdurmak zorunda kaldık."

Tekstil sektörünün emek yoğun bir sektör olduğunu ve insanla çalışılan her alanın zor olduğunu anlatan Çetintaş, "Gençler de rahat iş istiyorlar. Bu yüzden 3 çocuğum da bu işi yapmak istemediler, kendilerine başka işler kurdular. Son 5 yıldır çocuklar da bana ‘yapma bırak bu işi' dediler. 60 yıl geçti, burada bir emek var, istihdam var, işi bırakmaya kıyamıyorum ama ben de artık eskisi gibi koşturamıyorum, direnç gösteremiyorum" dedi.
"Fon belimizi büktü, 4 yılda 4 milyon lira tazminat ödedim"

"5-6 yıldır bu işletmeyi kapatmamak için direniyorum" diyen Çetintaş, darboğazdan kurtulmak için ihracata yöneldiklerini ve mağazalaşmaya gittiklerini ancak bunlarda da ciddi zararlar ettiklerini belirterek şöyle dedi: "Türkiye'nin değişik şehirlerine 15 AVM'de mağazalar açtık. Ama AVM'lerde kiralar dövizle, bu defa döviz yükseldi. Genel giderleri yüksek. Baktık ondan da bir şey kazanılmıyor içeri gidiyoruz. Onu da tasfiye ettim yavaş yavaş. Her AVM için yaptığımız 200-210 bin liralık dekor da boşa gitti. 5 yılda 5 milyon lira mağazalardan zarar ettim."

Çetintaş, şöyle devam etti: "Öyle bir iş kanunu var ki, bizi zora sokuyor. İç piyasada yaptığımız mal satılmıyor. Satılsa da zaten 10 ay vadeli. Biz de onun için daha çok ihracata yöneldik. Yurtdışından para bir hafta 10 gün gelmeyince sizin de ödemeleriniz gecikiyor, işçi sıkışık, bankaya borçlanmış, maaşını geciktirince Çalışma Bakanlığı'na gidiyor, ver benim kıdemimi diyor, işten ayrılıyor. Aşağı yukarı 4 yılda 4 milyon lira kıdem ödedim, 15 yılını dolduran gelip kıdem istiyor. Bunların bir kısmını sıraya koyduk, taksit yaptık ödedik. Ödüyoruz ama eldeki sermaye bu defa kıdeme gidiyor." İşsizlik fonunun sanayiciyi çok zor durumda bıraktığını söyleyen Çetintaş, "İşçi bana geliyor, beni işten çıkar, fondan para alayım diyor. Bin 400 lira benden alacak, 900 lira fondan alacak. Yazık, günah. Devlet bu fonu vermese çalışacak. Çalışmayan işçiyi çıkaramıyorsun, 3 bin 600 günlük çalışma kağıdı cebinde geziyor. İşten kaytardığında çalış dediğin zaman ‘Ver tazminatımı gideyim' diyor. İş dönsün diye kredi kullanıyorsunuz. Aldığımız senetler zaten 8-10 ay uzun vadeli. Bankalardaki faiz de çok yüksek. Yüksek faizle iç piyasadan, dış piyasadan karma yaptık işçi çalışsın diye kredi kullandık. 20 milyar lira öz sermayemden ödeme yaptım."
"Fabrikamın teknolojisi yeni, kapanırsa yazık olur"

Teknolojiyi her yıl yenilediklerini, üretimde en son sistemi kullandıklarını söyleyen Çetintaş, üretim tesisleri hakkında şu bilgileri verdi: "Günlük bin takım elbise kapasitesi var. Hatta el dikişi ile takım elbise dikecek yeni makineler aldık yani biz de burada İtalyanların yaptığını yaparız. Makine parkımız, ütü parkımızın hepsi son sistem. Makineler 3-5 yıllık, devamlı yeniledik. Burası 700-800 kişi çalışabilecek bir fabrika. 24 bin metrekare arazi üzerinde 13 bin 500 metrekare kapalı alanı var. Defter kayıtlarında 7 milyon 750 bin liralık demirbaş var. Bu fabrikanın değeri bugün 28-30 milyon lira… Fiziki durumu çok iyi. Hiçbir fabrikada olmayan havalandırması var buna çok büyük yatırım yaptım. Bahçesinde 30 yıl önce diktiğim çam ağaçları var, ana bulvarın üzerinde bir fabrika. 1.200 metrekare yemekhanesi, soyunma odası, sosyal tesisleri var. Böyle bir fabrika kapanır, atıl olursa çok yazık olur.
Ortak bulmak ya da satmak istiyor

"Bütün bu emekleri bir kerede silmek öyle kolay değil" diyen Yılmaz Çetintaş, fabrikayı kapatıp gitmek yerine işletilmesini sağlamak istediğini söyledi. Çetintaş, bunun için bir ortak aradığını veya taliplisi olursa satmak istediğini açıklayarak, "Burayı çalıştıracak adam gelecek 2 gün fabrikanın içini temizleyecek, makineleri çalıştıracak. Her şey hazır, sadece sermayeye ihtiyaç var. Ben istiyorum ki, bu tesis atıl olmasın, yabancı bir ortak bulalım, ya da satalım. Yalnız çalışsın, alan kişi bu işi yapsın. Bu fabrikayı dişimizle tırnağımızla yaptık, devletten 5 kuruş yardım, destek almadık. Derdim bu fabrika bozulmasın, çalışsın iş ve aş versin insanlara. Kapasitemiz çok yüksek, ne kadar işçi alırsan o kadar iş çıkar" dedi. Şu anda fabrikanın çalışmadığını, ellerinde bulunan malların toptan satış ve perakende satışına devam ettiklerini söyleyen Çetintaş, "İşçilerin hepsine işveren çıkışı verdik. Kıdem tanzimatlarını mülk satarak ödüyorum. Biz vergi, sigorta, işçi tazminatları hepsini ödüyoruz, bütün borçlarımızı temizleyeceğiz. Devlete olan borcumuzu da ödeyeceğiz, fabrikayı satarsak, sattığımız kişiye temiz bir fabrika teslim edeceğiz" dedi.

Sanayici yatırım yapmaya korkuyor

Sanayicilerin tereddüt içinde olduğunu ve kimsenin yatırım yapamadığını belirten Yılmaz Çetintaş, "Yatırıma bu kadar para bağlıyorsun, üstelik teşvik de yok. Bu işlerin dönmesi kolay değil artık. Sanayi günden güne geri gidiyor. İki sene önce 152 milyar dolar ihracat yapan Türkiye'nin 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefi var. Bu şartlarda bu mümkün değil. Bu sene 142 milyar dolarda kalacak, 10 milyar dolar aşağıda. İşsizlik yüksek seviyede, işsizlik fonundan da devlet bir sürü para ödüyor. Bankalar yüksek faiz uyguluyor, üreticinin önünü tıkıyor, zora sokuyor. Özel bankaya ‘faizleri indir' baskısı yapamazsın ama devlet olarak önlemini alabilirsin, devlet bankalarıyla üreticiyi destekleyebilirsin. Durumlar çok zor. Devletin de hükümetin de başında çok iş var, bu işlerle uğraşırken sanayiye, üretime yeteri kadar eğilemiyorlar diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.

Tuesday, March 7, 2017

İstanbul'da yabancı ziyaretçi sayısı yılın ilk iki ayında %16 düştü.



Dünya gazetesinde yer alan habere göre İstanbul'da yabancı ziyaretçi sayısı yılın ilk iki ayında önemli ölçüde düşüş kaydetti. Şubat ayında yabancı ziyaretçi sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12,5 düşüş gösterirken, yılın ilk iki ayındaki toplam düşüş yüzde 16'yı buldu.

İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaya göre, geçen yılın şubat ayında 674 bin 465 kişi İstanbul'u ziyaret ederken, bu yıl rakam 590 bin 175'e indi.

Ocak-şubat döneminde ziyaretçi sayısı yüzde 15,9 düşüşle 1 milyon 149 bin 547 oldu.

Açıklamada şu bilgiler verildi:

"Atatürk ve Sabiha Gökçen Havalimanları ile Haydarpaşa, Pendik, Tuzla, Zeytinburnu, Ambarlı ve Karaköy limanlarından alınan verilere göre 2017 yılı ocak-şubat aylarında İstanbul’a gelen yabancı sayısını geçen yıl ile karşılaştırdığımızda, yüzde 16 azalma olduğunu görmekteyiz.

Geçen yılın ocak-şubat aylarına göre havayolu ile geliş yüzde 15,9 azalmış, denizyolu ile geliş yüzde 2,9 azalmıştır.

2017 yılı ocak-şubat aylarında 1 milyon 149 bin 548 yabancı ziyaretçi gelmiş olup, Karaköy limanına gelen günübirlik ziyaretçi bulunmamaktadır.

Havayolu ile gelen yabancıların yüzde 20’si Sabiha Gökçen Havalimanını kullanmışlardır.
Ruslar dördüncü oldu

2017 yılı ilk iki ayında İstanbul’a gelen yabancıların toplamdaki yüzdeleri şöyle:

Almanlar: yüzde 8.7, İranlılar: yüzde 7.6, Iraklılar: yüzde 4.1, Ruslar: yüzde 4.0, İngilizler: yüzde 3.7, Ukraynalılar: yüzde 3.6, Suudi Arabistanlılar: yüzde 3.4, Fransızlar: yüzde 3.4, Hollandalılar: yüzde 2.8, Amerikalılar: yüzde 2.6, Kuveytliler: yüzde 2.4, Azerbeycanlılar: yüzde 2.3, Türkmenler: yüzde 2.2, Çinliler: yüzde 2.1, İtalyanlar: yüzde 1.8, Diğer ülkeler: yüzde 45,5."

Tuesday, February 21, 2017

Suudi Telecom'un Ttkom için çektiği kredi sorunu devam ediyor

Bloomberg'de yer alan habere göre bankalar, Suudi Telecom A.Ş.'nin, 4,5 milyar dolarlık krediyi ödemek için çıkardığı planını reddetti. Ekim ayında ilk taksitin ödenememesi ile başlayan süreç çözümsüz kalmaya devam ediyor.

Yeni planın reddilmesindeki asıl sebep kredi veren bankaların verdikleri kredi üzerinden zarar yazmayı kabul etmemeleri oldu. Suudi Telecom'un planında Otas birimine - ödemeyi kaçıran - 160 milyon doları borç vermeyi ve işte doğrudan bir hisse satın almayı öngördükleri belirtildi. Şu anda, Suudi şirketi sadece Otas'ta dolaylı pay sahibi.

Türk Telekom'un yüzde 55'ine sahip olan Otas, Eylül ayında Türkiye'nin en büyük sendikasyon kredisi olan 290 milyon dolarlık bir geri ödeme yapamadı. Liradaki düşüş, Otas'ın telefon şirketinden aldığı temettü dolarının değerinde bir düşüşe yol açtı ve kredinin geri ödemesine yardımcı olmak için hesap aldı.

Ödeme planına göre, Otas'ın Mart ayında ödemesi gereken başka bir taksit var. Türk Telekom, 2016 yılında 2005 yılından bu yana ilk kez zarar yazdığı ve bu yıl hissedarlara herhangi bir temettü ödemeyeceğini belirtti.

Türk kredi kuruluşu Akbank'ın krediye maruz kalan miktarı 1,5 milyar dolar, Garanti'nin 1 milyar dolar.  Akbank ve Garanti, 2013 yılında kullandıran altı banka arasında yer alıyor.

İstanbul merkezli TEB Yatırım'ın bir bankacılık analisti Duygun Kutucu, "Akbank'ın Türk Telekom kredisine önemli derecede maruz kaldığı ve bu haberin olumsuz bir katalizör haline geldiği biliniyor" dedi. "Akbank'ın bu borcunu takipteki kredilere alması gerekebilir. Haberler de Garanti için negatif. "

Türkiye'nin en büyük telefon şirketi Türk Telekom'un hisseleri, 2 Şubat'tan bu yana en büyük gerileme olan Bist'de 5,74 liraya geriledi.

Saudi Telecom, Oger Telecom'daki yüzde 35 hissesiyle dolaylı olarak Otas'taki bir hisseye sahip. Lübnan'ın Hariri ailesinin sahibi Oger Telecom'dur. Türk Hazinesi, Türk Telekom'un yüzde 25 hissesine sahipken, ülkenin yeni kurulan servet fonu yüzde 6,7'ye sahip.

Suudi Telekom sözcüsü, yorum yapmaktan kaçındı. Otas sahibi Oger Telecom yorum yapmaktan kaçındı.

Ttkom 2016 zararı

Tuesday, February 14, 2017

işsizlik fonundan faydalananların sayısı 507bin kişiye ulaştı.



İşsizlik Sigortasının uygulamaya başladığı Mart 2002 tarihinden 31.01.2017 tarihine kadar 8.024.193 kişi başvuruda bulunmuş, 5.208.320 kişi işsizlik ödeneği almaya hak kazanmıştır. Mart 2002 tarihinden 31 Ocak 2017 tarihine kadar toplam 14.715.841.900.-TL ödemede bulunulmuştur.




Ocak 2017 ayında işsizlik ödeneğinden yararlanmak üzere 158.046 kişi başvurmuştur. Ocak 2017 ayında 507.357 kişiye 402.568.821.-TL ödeme yapılmıştır.

Friday, February 10, 2017

Kayyumlar sistemi tıkadı yabancı şirketler tedirgin



Dünya gazetesinde yer alan habere göre Türkiye’deki yabancı şirketler tedirgin, yabancı yöneticilerini çekip yerine Türk yönetici yerleştirenler, soru üzerine soru soranlar var... Bu değerlendirme Mazars Denge’nin Yönetim Kurulu Başkanı Leon Aslan Coşkun’dan. Ne soruyor en çok yabancı yatırımcılar? “Bize de el konulur mu?” CEO İzel Levi Coşkun, atanan kayyumların sistemde büyük bir tıkanıklık yarattığını anlatıyor.

Coşkun, kayyum sisteminin denetlenmemesinin ekonominin tamamı için bir domino etkisi yaratma riski yarattığını iddia ediyor: “800’ü aşkın firmaya kayyum atandı bugüne kadar. Diyelim ki bu firmaların 400’ü KOBİ düzeyinde. Bu firmalar belli bir süre belirli bir şekilde yönetilmiş, onları yönetenlerin belirli bir düzenleri, belirli bir iş yapış tarzları var. Birden bire biz bu şirketlerin yöneticilerini alıp yenilerini koyuyoruz ve işlerin aynı şekilde gitmesini bekliyoruz. Hatta işlerin daha da iyiye gidip yarın öbür gün o firmaları daha yüksek bir değerle satabileceğini var sayıyoruz. Bana göre bu tamamen hayal, mümkün değil. Bugün birçok firma kayyuma devredilen şirketlerden alacaklarını alamıyor, burada bir domino etkisi de var. Birsürü insanın hayatına ve işe etkisi olduğunu, ciddi bir güven sarsıntısının da bundan kaynaklandığını düşünüyorum.”

‘Para çıkışını engellemeliyiz’


Bu noktada Mazars Denge Yönetim Kurulu Üyesi Taylan Baykut, kayyum sisteminin “Hiçbir şey yapmazsam hata da yapmam” prensibi ile ilerlediğini savunarak, yaşadıkları tecrübeler ışığında sistemin neden tıkandığını şöyle anlatıyor:

“Kayyumun hukuki çerçevesi şu; şirketi yok etmek için değil, şirketi düze çıkarmak için atanan kişi... Bugün piyasadaki en önemli sıkıntı kayyumun şirketin önceden gelen borçlarını ödemiyor olması. Çünkü kayyumlar olayı, “Biz buraya bekçi olarak atandık, buradan para çıkışını engellemeliyiz” şeklinde algılıyor. Halbuki hukuken bu şirketler doğru yönetilmiyordu, devlet bir kayyum atadı ve artık doğru yönetilecekler... Oysa bugün kayyum atanan şirketler piyasaya ödeme yapmayı durdurmuş durumda. Ödeme alamayan birçok küçük firma var ki cidden önemli bir nakit sıkıntısı içinde.” Sorunun nedenlerinden birinin yetkinlik olduğuna işaret ediyor İzel Levi Coşkun, “800 şirkete CEO’luk yapabilecek kaç kişi var devlette? Kendi şirketinize yönetici olarak atamayacağınız kişileri bu şirketlere atayabilir misiniz” diye soran Coşkun, çözümün sorunları ötelemek değil o şirketlere yeni iş ve alanlar yaratmak olduğunu vurguluyor.

Kayyumlar denetlenmeli


Leon Aslan Coşkun’a göre kayyum atanan bir şirkette normal günlük işlemler devam ederken birden bire işler kötüye gidiyorsa, bu durumun sorumluluğunu kayyumun üstlenmesi gerekiyor. Denetim ve hesap verilebilirlik burada önemli. Coşkun, “Kayyumların periyodik olarak bağımsız bir birimce denetlenmesi ve bu denetimin raporlanması gerekiyor” diyor. Taylan Bakut, “Bütün bir ekonomiyi bir yapıya entegre edip ondan umut beklemekle, sadece o yapı nedeniyle bütün bir sistemi yok etmek eş değerde tehlikeli korelasyonlar, ülkeye verdiği zarar eşit” yorumu yapıyor.

Bu travma, krizden beter

Baykut bu noktada yabancı yatırımcıların tedirginliğine işaret ederek kendilerine en sık sorulan sorunun “Bizim şirketimize de el konulur mu” olduğunu söylüyor. Bunun bir travma olduğunu anlatan Baykut şöyle devam ediyor: “Yabancı yatırımcı bu korkuya bir kapıldı mı bunu üzerinden atması kolay olmuyor. Ekonomik krize girersiniz, 6 ay sonra işler düzelir, herkes her şeyi unutur. ama bu tip travmalar kolay unutulacak şeyler değil. Uzun vadeli etkisi olacak.” Leon Aslan Coşkun da aynı fikirde: “Yabancı şirketleri kriz korkutmaz. En önem verdikleri şey yargı güvencesidir. Bir ülkede yargı güvencesi yoksa mümkün değil o yabancı sermaye orada durmaz. İçerde olan da nasıl giderim diye bakar. Kriz yabancı için fırsat bile olabilir ancak yargı güvencesinde bir erezyon onları çok ürkütüyor. Bizim çalıştığımız pek çok şirketteki yabancı çalışanlar ülkelerine geri döndü, yerlerine Türk personel geldi.”

Coşkun son aylarda yabancı yatırımcı ilgisinde net bir düşüş gözlemlediklerini belirtirken umutsuz değil: “Güven sağlanırsa Türkiye’nin büyük bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Bunu yabancı sermayeli şirketlerin yöneticileri ile görüştüğümüzde net olarak hissediyoruz. 2000-2005 dönemi gibi bir yabancı yatırım artışının yeniden yaşanabilmesi mümkün. Ancak bunun yolu, teşvik dağıtmak değil bir takım siyasi kararları süratle almaktır. Çünkü sorun siyasidir ve yaşanan bir güven problemidir.”

MORALLER BOZULDU, KİMSE SABAH İŞE GELMEK İSTEMİYOR


Mazars Denge, bu yıl 40’ıncı yılını kutluyor. 1977 yılında kurulan Denge, bugün İstanbul, Ankara, Bursa, Denizli, Gaziantep ve İzmir’de olmak üzere toplam 6 ofiste, 360’tan fazla kişiyi aşkın kadrosuyla hizmet veriyor. Denge Yeminli Mali Müşavirlik, yurtdışı bir ortaklığın kaçınılmaz olduğunu fark ederek 1998 yılında merkezi Paris’te bulunan denetim ve müşavirlik kuruluşlarından Mazars grubunun üyesi oldu. Mazars Denge bugün değişik sektörlerde yarıdan fazlası uluslararası ortaklı 800’den fazla firmaya, 16’sı Yeminli Mali Müşavir olan 33 ortağıyla hizmet veriyor. Şirket son dönemde sürdürülebilirlik konusunda önemli adımlar atıyor ve BM Küresel İlkeler sözleşmesine imza atan Türkiye’deki en küçük firma olma özelliği taşıyor.

Sürdürülebilirlik Raporu hazırlıklarının sürdüğünü, Nisan’da raporu yayınlamayı planladıklarını anlatan İzel Levi Coşkun şirkette yaptıkları çalışmaları şöyle anlatıyor: “Son dönemde birbiri ardına yaşanan olaylar insanların moralini çok bozdu, hissediyorum bunu, pek çok kişi sabah işe gelmek istemiyor. Yataktan kalkılamıyor. Ekonominin yarısının psikoloji olduğunu düşünüyorum. Psikolojide de bir bozulma var. Ben şöyle bir formül buldum. Biz değerlerimize odaklanalım dedik. Anket yaptık; güvenilir, etik, kaliteli, butik hizmet verdiğimiz ortaya çıktı. Bütün çalışanları bu değerlere sahip çıkmaya ve işin sorumluluğunun bilincinde olmaya yönlendirdik. Değerlerimizin etrafında toplandık. Pazarlama Direktörümüz Barlas Hünalp sanki 40 yıl önce Leon Bey değerlerimizle ilgili bir mektup yazmış gibi hazırlanan mektubu çalışanlarımıza yolladı. Onlardan da 40 yıl sonrası için mektup yazmalarını istedik. Bu mektupları özel mühürletip bir kasada toplayacağız, bunun anahtarı da pazarlama direktörümüzün boynunda. Bu tip çalışmalarla çalışanların morallerini yüksek tutmaya çalışıyoruz.”

“NE EVET NE DE HAYIR”

Leon Aslan Coşkun: “Bence en iyi çözüm referandumun olmaması. Evet de çıksa hayır da çıksa ben iyi olacağını düşünmüyorum. Yabancı şirketler için önemli olan kuvvetler ayrılığı. Bunu bir güvence olarak görüyorlar.”

Zamlarda adil olmazsak kaos olur

İzel Levi Coşkun ülke yönetiminin de şirketler gibi kurumsal yönetim ilkelerine göre idare edilmesi gerektiğini vurguluyor ve bir örnek veriyor: “Bir şirketin adil bir yönetim ile yönetilmesi ve hesap verebilir olması gerek. Şimdi zam dönemi. Eğer adil bir zam yapamazsak şirketin içinde kaos olur. Burada gelen sorulara şeffaf biçimde yanıt veremezsek yine kaos olur. Adil bir yönetim, şeffaf ve hesap verebilir bir idare olmadan verilecek teşvikler etkili olamaz. Altyapı çalışmalarına önem vermek şart.”

  • Her müşteriye mal vermeyin
  • Krediden mümkün olduğunca uzak durulması gereken bir zaman.
  • Şirketler giderlerini kontrol altında tutmalı.
  • Müşteri seçimini çok iyi yapmak gereken günler çünkü şu anda default’a düşme tehlikesi olan birçok şirket var. Büyümek için çok sayıda müşteri almak doğru bir strateji değil. Zor durumda olan firmalar sizi de aşağı çekebilir.
  • Bu, alacakları çok iyi kontrol etmek gereken bir dönem.
  • Şu anda kur riskini yönetebildiğini söyleyebilecek bir şirket olduğunu ben sanmıyorum. Bunu yönetebilmenin tek yolu dolar, TL ve euro sepeti oluşturmak, riski bölmek

Wednesday, February 8, 2017

Türk Telekom 2016 yılını 724,3mn TL net zararla kapattı



Türk Telekom'un 2016 yılı 4. çeyrek net dönem zararı 1.388mn TL ile hem 821mn TL olan bizim zarar beklentimizin, hem de 1.058mn TL olan piyasanın zarar beklentisinin oldukça üzerinde gerçekleşmiştir. Tahminimizdeki sapmada beklentimizden yüksek gelen diğer faaliyet giderleri ve finansman giderleri etkili olmuştur. Brüt kar beklentimize paralel gerçekleşmiştir. 


Türk Telekom'un 4Ç2015'teki net dönem karı 1.039mn TL idi. Şirketin satış gelirleri 4Ç2016'da bir önceki yılın aynı dönemine göre %9,9 oranında artmış ve 4.250mn TL'ye ulaşmıştır. Satış gelirlerindeki büyüme özellikle mobil gelirler ve genişbant gelirlerindeki artışlardan sağlanmıştır. Satışların maliyeti, gelirlerdeki artıştan daha yüksek, %14,8 oranında artış kaydetmiştir. Buna bağlı olarak brüt kar marjı 2,5 puan gerileme ile %43,1 olarak gerçekleşmiştir. Operasyonel giderlerdeki artış %3,3 ile düşük seviyede gerçekleşmiş ve pozitif bir görüntü sergilemiştir. Şirketin genel olarak zarar etmesindeki ana etken olan kur farkına ilişkin etkiler diğer faaliyet giderleri ve finansman giderlerinde kendini göstermiştir.


 4Ç2016'da Türk Telekom'un diğer faaliyetlere ilişkin giderleri 363mn TL olmuştur. Oysa geçen sene şirket bu kalemden 276mn TL gelir kaydetmişti. Bu gelişmeler neticesinde, faaliyet karı 2015 son çeyrekteki 849mn TL'den 2016 yılının son çeyreğinde 318,8mn TL'ye gerilemiş ve olumsuz bir görüntü çizmiştir. Öte yandan Türk Telekom'un FAVÖK'ü 4Ç2015'teki 1.416mn TL'den 4Ç2016'da 1.434mn TL'ye yükselmiştir. Finansman tarafında da 4Ç2015'teki 332mn TL'lik gelirin aksine, 1.857mn TL gider yazılmıştır. Bu kalemin alt detaylarında kur ve türev işlemlere ilişkin giderin 2.007mn TL olduğu görülmektedir. Türk Telekom'un geçen seneki kardan bu çeyrekte zarara geçmesinin temel sebebi Türk Lirasının ABD Doları ve Euro karşısında yüksek değer kaybına bağlı olarak şirketin döviz açık pozisyonu nedeniyle oluşan kur farkı zararlarıdır. 


4. çeyrek rakamlarıyla birlikte Türk Telekom 2016 yılını 724,3mn TL net zararla kapatmıştır. 2015 yılında şirket 907,4mn TL net kar kaydetmişti.

Türk Telekom ayrıca 2017 yılı beklentilerini açıklamıştır. Buna göre Şirket 2017 yılında inşaat gelirleri hariç konsolide gelirlerinde %8-9 arası artış beklemektedir. 2016 yılında 5,5 milyar TL olan konsolide FAVÖK'ün 2017 yılında 5,8-6 milyar TL aralığında gerçekleşeceği öngörülürken, konsolide yatırım harcamaların yaklaşık 3 milyar TL seviyesinde olabileceği tahmin edilmektedir.